15.04.2023 tarihinde 1925 tarihli yönetmenliğini Pudovkin’in yaptığı Satranç Salgını isimli filmin gösterimini yaptık.

Film Değerlendirmesi:

1925 yılında Moskova’da, dünyada ilk kez bir devletin sponsorluğunda, büyük bir satranç turnuvası düzenlenir. Dönemin 11 satranç yıldızını ve 10 Sovyet satranççısını bir araya getiren turnuva, 10 Kasım-8 Aralık tarihleri arasında döner sistemle oynanır. Turnuvayı dünya şampiyonları Lasker ve Capablanca’nın önünde Bogoljubov kazanır.

Sovyet ekolünün yükselişi açısından bir dönüm noktası kabul edilebilecek Moskova Turnuvası, yönetmenliğini kurguya getirdiği yeniliklerle tanınan Vsevolod Pudovkin ile Nikolai Shpikovsky’nin birlikte yaptığı Satranç Humması Günlerinde (V Dni Şahmatnoi Goryaçki) adlı sessiz komedi filmine de ilham olur, dahası filmde turnuvanın gerçek kayıtları da kullanılır. Böylece pek çok ünlü satranççıyı bu filmde görme imkânı buluruz.

1925 yılında siyah beyaz çekilen filmin senaryosu Nikolai Shpikovsky’e ait. Başrollerinde Vladimir Fogel ve Anna Zemtsova’nın yer aldığı yapımda, Dünya Satranç Şampiyonu José Raúl Capablanca da performansıyla dikkat çekiyor.

Film, Capablanca’nın Mona Lisa’nın gülüşünü anımsatan efsanevi görüntüsüyle başlar. Ardından maçları takip eden, analizler yapan, notlar alan heyecanlı satrançseverleri görürüz. Bunu ünlü satranççıların maçlarından kareler takip eder.

Satranç (Belki de Azerbaycan ve Rusya’da olduğu gibi, bizim için daha anlamlı olan Şah mat sözcüğünü kullanmayı düşünmeliyiz), 1925 turnuvasıyla birlikte bir salgına dönüşerek tüm şehre yayılmaktadır. Filmin başkarakteri, satranç hummasına tutulmuş isimsiz birisidir, sadece satranç düşünür. Öyle ki hem siyah hem de beyazla hamleler yaparken dünyayı unutur, kendi nikâhını kaçırır. Nişanlısından özür dilemeye gider. Dizini koymak için siyah beyaz satranç tahtası desenli mendilini yere serdiğinde, özür dilemeyi unutup yine satrançla ilgilenmeye başlar. Vera nişanlısının ayaklarına kapandığını düşünerek yumuşar, ama onun kendisi yerine satrançla ilgilendiğini fark ettiğinde çılgına döner. Nişanlısının üzerinde satranç adına ne kadar not varsa hepsini pencereden atmaya başlar. Bu notlar her seferinde birisinin kucağına düşer. Notları bulanlar işlerini bırakıp satranç çalışmaya başlarlar. Örneğin bir güvenlik görevlisi kovaladığı kişinin kucağına satranç notları düşünce, ceza kesmekten vazgeçip, onunla birlikte satranç analizi yapar.

Vera dindar görünümlü bir adam olan dedesinin yanına gider ve ona hayatının mahvolduğunu söyler. Dedesi teselli sağlayacağını belirterek ona çok kalın bir kitap verir. Bunun dini bir kitap olacağını düşünürken, kitabın adını okuruz: Satranç Problemleri Koleksiyonu.

Vera sinirle odadan çıkmaya çalışırken bir kutlama ekibi satranç desenli bir pastayla yolunu keser. Pastayı yere çalan Vera yan odaya geçtiğinde iki çocuğun annelerinin yanında satranç oynadığını görür. Bu sahne kutsal aile tablolarının yerine konmuş gibidir.

Vera artık bu dünyada yerinin olmadığını düşünerek intihar etmeye karar verir. Zehir temin etmek için gittiği eczanede insanlar elbette satranç oynamaktadırlar. Satranç denizine dalmış eczacı, rakibinden aldığı taşı kâğıda sarıp, zehir niyetine Vera’ya verir. Bu sırada kahramanımız da bir köprüden kendisini atmayı düşünmektedir. Vera zehri ağzına götürürken bunun bir satranç taşı olduğunu fark edip, fırlatır. Fırlattığı taş arabadan inen Capablanca’nın eline gelir. İlginç! bir şekilde Capablanca ile tanışan Vera satrancı sevmeye başlar. Filmin sonunda 1925 Moskova turnuva salonuna gelen kahramanımız, Vera’yı heyecanla turnuvayı takip ederken bulur. Vera nişanlısına satrancın bu kadar güzel bir oyun olduğunu bilmediğini söyler. Artık o da satranç hummasına yakalanmıştır. Sevgililer birleşirler.

Filmde satrancı sembol olarak okumak da mümkün. Beyaz ve siyah taşlar arasında devam eden mücadele ve her bir hamleyle oluşan yeni konumlar bize tez, antitez ve sentezi yani diyalektiği anımsatır. Satranç salgını herkesin giderek bağlandığı devrim sürecini de anlatıyor olabilir. Filme salgın adının verilmesi gelecekte karşılaşılabilecek tehlikeler için belki de bir uyarı niteliği taşıyordur. Yorumu size bırakıyorum. Hem satranç hem de sinema tarihi açısından oldukça önemli olan bu filmi tüm satrançseverlere tavsiye ederim.

Mehmet Kızılkaya